"Hiç sen bir su değirmeninin içini dolaştın mı adaşım? Gorülecek şeydir o... Yamulmuş duvarlar, tavana yakın ufacık pencereler ve kalın kalasların üstünde simsiyah bir çanı... Sonra bir sürü çarklar, kocaman taşlar, miller, sıçraya sıçraya do- nen tozlu kayışlar... Ve bir köşede birbiri üstüne yığılmış buğday, misir, çavdar, her çeşitten ekin çuvalları. Karşıda beyaz torbalara doldurulmuş unlar... Taşlanın yanında, duman halinde, sıcak ve ince zerreler uçu şur. Halbuki döşemedeki küçük kapağı kaldırınca aşağıdan dog. ru sis halinde soğuk su damlalan insanın yüzüne yayılır. Ya o seslere ne dersin adaşım, her köşeden aynı ayrı makam- larda çıkıp da kulaga hep birlikte kocaman bir dalga halinde dolan seslere? Yukarıdaki tahta oluktan inen sular, kavak ağaç- lanında esen kış rüzgân gibi uğuldar, taşların kah yükselen, käh alçalan ağlamaklı sesleri kayışlanın tokat gibi şaklayışına karışır. Ve mütemadiyen dönen tahtadan çarklar gıcırdar, gıcırdar. Ben çok eskiden böyle bir değirmen görmüştüm adaşım, ama bir daha görmek istemem. Sen aşkın ne olduğunu bilir misin adaşım, sen hiç sevdin mi? Coook desene! Sevgilin güzel miydi bari? Belki de seni se viyordu. Ve onu herhalde çok kucakladın. Geceleri buluşur ve"



BURADAKI TÜM CÜMLELERI ÖGELERINE AYIRABİLİRMİSİNİZ​